6 Mayıs 2011 Cuma

SAHİL VE YAZ TANRISI

 

Komşu blog KALEM' den keyifli bir yazı...:)


SAHİL VE YAZ TANRISI…

Sahil çok doluydu dün gece… Nasıl derler, iğne atsan yere düşmezdi sanki… Çok insan! Çok kalabalık… Çok nefes… En çok da yalnızlık... Binlerce ışık, binlerce muzip yıldız; Yeryüzü manzaralı evlerinden beni izlerken sanki üzerime bir bahise tutuşmuşlardı!

Sahil bomboştu aynı gece… Aynı sahil değildi. 90’lar bitmişti. 2000’lerdi… Oysa, kalbimin derinliklerinde bir yerde, yazdan kalma bir İzmir Meltemi esiyordu hala! Gözlerinde parıltılar, içinde bir sihirbazın büyüsü; Ağzı yalnızlık, elleri ölüm saçan ve Tanrılara meydan okuyan liseli çocuklardık hepimiz!


‘Hepi topu sevdalıydık yahu!!!’ diye bağırasım geldi tanımadığım insanlara! Kimse farkında değildi. Yanımdan geçen delikanlının biri ‘Buranın Kralıyız!’ diye sıkıca sarıldı arkadaşına… Ellerde içki şişeleri, dudaklardan dökülen kelimeler, aslında ateşli ve rutin isteklerdi! Yeni gençliklerinin ilk keşif çalışmaları…

Gecenin ilerleyen saatleriydi. Kor alevlerde yakıldı dilekler. Ve gülümseyen, dans eden ateşlerin üzerinden atladı insanlar. Peçeteler bağlandı gül dallarına… Yaz Tanrısına adaklar sunuldu. Tanıdığım, bildiğim yollardan geçerken, anılarıma yabancı, utangaç bir rüzgar esiyordu içimde! Kalabalıktan sıkıldım.


         
Deniz kıyısına geçtim. Gözlerimden süzülen yıllar için, beynimde nöbet tutan görüntüler ve Tanrılara meydan okuyan arkadaşlarım için bir cigara yaktım. Şarkıdaki gibi hissettim. Ne diyordu şarkı?

‘Ağları attım, anılar doldu
        
Ağlar hasretimin kıyıları…

                 Yareme tuz diye yakamoz bastım

                           Tek şahidim aydı…’

Dün gece Hıdrellez’di… Yaz Tanrısı’nın geliş davetiyesi! Dün gece ateşten atlamadım. Kimseyle bir alıp veremediğim de yoktu. Eskiden, krallarından biri olduğumuz sahilin silik bir rengiydim sadece…  

Dayanamadım ve yıllanmış, ıslak ama hüzün kokan bir öykü yazdım suya!

Bahsi yıldızlar kazandı…

Necmettin Tetik

              
Share |