31 Aralık 2010 Cuma

FARKLI YILBAŞI GELENEKLERİ VE YENİ YILIN HİKAYESİ III

Japonya’da evler dini inançlara göre süsleniyor. Çam ağacı uzun ömrü, bambu kamışı bolluğu, erik tomurcuğu asaleti simgeliyor. Yeni yıla “Hoşgeldin” demek yerine, eski yıla “Güle güle” diyen Japonlar, 31 Aralık gecesi 108 kez zil çalarak, 108 çeşit dert ve tasayı kovuyorlar. Ayrıca zillerin çalması bitince herkes kahkahalar atarak kötü ruhları kovuyor ve şans dolu bir yeni yılın gelmesini sağlıyorlar. Kyoto kentinde yeni yıl için ‘Santa Claus’ maratonu düzenleniyor.
Nüfusunun yüzde 90’ı Budizm ve Şintoizm’e inanan Japonya’da, eski yılın son büyük gününün kutlandığı Oshogatsu Festivali, adeta dinsel bir bayram havasında geçiyor. Japonlar, Aralık ayının ilk günlerinden itibaren yeni yıla “merhaba” diyecekleri geceye hazırlanmaya başlıyor. Geçmiş yılın günlerine set çekme yemekleri düzenlenen Japonya’da, evler, temizlenmenin de ötesinde adeta arındırılıyor, kutsal sayılan nesnelerle donatılarak kötü ruhlar kapı dışarı ediliyor.
31 Aralık’ın 1 Ocak’a döndüğü gece yarısı ya Budist mabetlere gidiliyor ya da Şinto seremonilerine katılınıyor. Tapınak ziyaretlerinde dualar ediliyor, dilekler tahta dilek levhalarına yazılarak, tapınakların bahçelerinde bulunan iplere asılıyor.  Japonlar için asıl yılbaşı kutlamaları yeni yılın ilk üç gününü kapsıyor. Bu üç gün içinde sokakta karşılaştığınız herkese ‘Mutlu yıllar dilerim’ (Aki maşite omedetu gozaimasu) diye hitap etmeniz beklenir. Baharın gelişi ve yeniden doğuş zamanı ile ilişkilendirilen bu senliğe Gancitsu (İlk Gün) ya da Şogatsu (Temel Ay) adı verilir. Evin girişine ya da kapısına kötü ruhları kovduğuna inanılan ‘simenava’ (pirinç sapından yapılmış kutsal ip) asılır ve talih zenginlik ve uzun ömür getirmesi için eğreltiotu turunç ve istakozla süslenir.
Şogatsu süresince özel yılbaşı yemekleri hazırlanır. Bunlar ‘jubako’ denilen lake kaplı ve kat kat kutular içinde servis edilir. Kutulara giren yemekler rengârenktir ve her bir yiyecek farklı bir anlam ifade eder. Örneğin karidesler ‘uzun ömür’, tatlı siyah fasulyeler ‘sağlık’, ringa balığı (herring) havyarı ‘doğurganlık’, teriyaki sosunda hamsiler iyi bir ‘hasat’, tatlı kestane ve tatlı patates püresi ise ‘mutluluk’ ifade eden yiyecekler olarak kutulara konur. İfade ettikleri temennilerin gerçekleşmesi dileğiyle yeni seneye girerken bu yiyecekler yenir. Bir de ‘mochi’ adında yılbaşına özel pirinç kekleri pişirilir.
Yılın ilk günü, Japonlar için son derece önemli olan tebrik kartlarına kavuştukları, bir nevi dinlenme günü. Aralık boyunca gönderilen fakat yeni yılın ilk günlerinde adreslerine ulaşan bu kartlar, genelde Çin astrolojisinin sembolleriyle resmediliyor. Geçen yılda ailelerinden bir yakınını kaybeden Japonlar ise bu kart kabul günlerine katılamıyor. Çünkü yas tutmak durumunda kalıyorlar.
 Çin’de yeni yıla girerken evlerin kapıları kırmızı renge boyanıyor. Şans ve bereket getirmesi için evlerine çiçekler alıyorlar. Çocukların en büyük kardeşlerine ve ebeveynlerine duyduğu saygıyı göstermesi yılın ilk gününün önemli bir adedi. Buna karşılık büyükler de, kırmızı zarflar (bu zarfların renginin kırmızı olmasının nedeni, eski bir Çin inanışına göre, efsanevi canavar Nian’ın tek korktuğu renk olması) içinde verilen harçlıklarla çocukları sevindiriyorlar.
Ay takvimini kullanan Çinliler, yeni yılı her sene 21 Ocak ile 21 Şubat arasında (Miladi takvime göre) kutlarlar. Yeni yıl, Ay’ın Yeni Ay haline gelmesiyle başlar ve yaklaşık 15 gün sonra Dolunay ile son bulur. Çin’in en önemli bayramı olarak kutlanan Yılbaşı’nda, günler öncesinden Çinliler evlerinde sıkı bir temizliğe girişirler. Evlerini tepeden tırnağa silip süpüren Çinliler, böylelikle önceki yıldan kalan kötü şansın evlerinden uzaklaşacağına inanırlar. Birçok Çinli evlerinin camlarına ve kapılarına kırmızı örtüler asar. Taoizm ve Budizm inançlarının hakim olduğu birçok evde ise, sunaklar ve heykelcikler iyice temizlenir ve yeni yıla girmeye bir hafta kala yakılıp, yerine yenileri koyulur.
Yeni yıl Çinliler için; ziyafet ve görmedikleri akraba ve arkadaşları ziyaret etmek demek. Her yıl bir geçit töreni oluşturmak da Çinlilerin başka bir geleneği. Binlerce insan bu geçit törenlerinde yer alabilmek için sokaklara koşar, yılbaşına özel Aslan ve Dragon (ejderha) danslarını izlerler, çünkü Dragon, Çinliler için uzun ömrün ve zenginliğin sembolüdür.
Bugüne has bir diğer adet ise Çince “Nianyefan” adı verilen ve tüm ailenin katılmak durumunda olduğu bir yemek. Bu yemek, aile bütünlüğünü ifade etmek açısından Çinliler için çok önemli. Vücut ve ruh açısından tam bir arınış sağlaması bakımından “Nianyefan” tamamen vejetaryen olarak hazırlanıyor. Çin’de yeni yıl bir aile birlikteliği geleneği olarak kutlanıyor ve yemekler, yılbaşı kutlamalarında çok önemli bir yer tutuyor. Pek çok yiyecek, Japon geleneklerinde olduğu gibi burada da sembolik anlamlar taşıyor. Örneğin tavuk  ve balık bütün olarak yeniyor. Bütün olmasının nedeni ise ‘aile birliğini’ ifade etmesi. Uzun makarnadan yapılan yemekler uzun yaşamı sembolize ediyor. Hatta geleneklere göre bunları yerken ya da pişirirken kesmek uğursuzluk olarak kabul ediliyor. Görünüş olarak midyeler ‘bulyon’a ve Çin börekleri de altın külçelerine benzedikleri için, her ikisi de ‘sağlığı’ sembolize ediyor. Yeni yılda mandalina ve portakallar elden ele geçiriliyor. Çünkü onlara göre mandalina ‘şans’ı, portakal ‘zenginliği’ temsil ediyor.
Amerika’da kapılar ökse otuyla süsleniyor. Saatler gece yarısını gösterdiğinde ökse otunun altında öpüşmenin uğur getirdiğine inanılıyor. New York Time meydanında parlak dev bir elma eski yılın son dakikalarında yukarıdan aşağıya doğru indirilmeye başlanıyor. Elma yere değdiğinde artık yeni yıla girilmiş oluyor.
Fransa’da, neredeyse her evde İsa’nın doğum sahnesini canlandıran ve kilden yapılmış figürlerle hazırlanan kompozisyonlar kurulur. Fransa’da çam ağacı süslemek çok yaygın bir gelenek değildir. Bunun yerine ağaç kütüğü şeklinde çikolatalı pastalar hazırlanır.

İtalya‘daki Noel kutlamalarının kökeni iki büyük geleneğe dayanır. Biri Pagan gelenekleri ile harmanlanmış Hristiyan geleneği, diğeri ise Antik Roma İmparatorluğu dönemindeki en büyük festivallerden biri olan “Saturnalia” (Kış Gündönümü Kutlamaları).
İsa’nın doğum sahnesini kilden yapılan figürlerle canlandırma geleneği ilk olarak İtalya’da ortaya çıkmış ve oradan dünyaya yayılmıştır. Noel zamanı en güzelleri kiliselere olmak üzere, her yere İsa’nın doğum sahnesini canlandıran figürler yerleştirilir. En güzel sahneyi gerçekleştirme konusunda, aynı yörede yer alan kiliseler arasında bir tür yarış yaşanır. İnsanlar sahneleri görmek ve kıyaslama yapmak için bir kiliseden diğerine dolaşırlar. Bir diğer gelenek ise, Pagan ve Hristiyan ortak inancını yansıtan, ateş yakmaktır. Evlerde şöminelerde yeni yılın ilk gününe dek ağaç kütükleri yakılır. Pagan inancına göre, ateşin tazeleyici ve yeniden hayat verici gücü, eski yılın tüm kötülüklerini yok eder.

Roma’da geleneksel Noel yemeği olarak genelde balık tercih edilirken kuzeyde, domuz ya da kestaneli hindi sofraları süsler. “Panettone” denilen içi meyve şekerlemeleri ile doldurulmuş bir çeşit kek, bal, badem ve fındıktan yapılmış “torrone” ve “panforte” İtalya’nın klasik Noel tatlarıdır. Tüm Noel tatlılarının içinde mutlaka fındık ve badem bulunur.  Köylü inanışına göre fındık yemek, toprağın bereketini arttırır, ailenin genişlemesine ve sürünün kalabalıklaşmasına yardım eder. Antik Roma’da yılın bu zamanında Tanrılara bal sunmanın, yeni yılın tatlı geçmesini sağlayacağı düşünülüyordu.

İtalya’da Noel dönemi, Noel den 8 gün önce başlayıp, yeni yılın 6. gününe (İsa’nın vaftiz edildiği gündür ve bayram olarak kutlanır)  kadar üç haftaya yayılır.
İtalyanlar yeni yıla girerken kırmızı iç çamaşırı giymenin ve eski veya kullanılmayan eşyayı camdan atmanın (bu ikinci gelenek yok olmaya yüz tutmuş olmakla beraber) şans getireceğine inanırlar.
İtalya’da, Noel dönemine ait, en bilinen efsane ise “La Befana” efsanesidir. Efsaneye göre, bebek İsa’yı ziyarete giden üç bilge, yaşlı bir kadının evinin önünde durup ona yol sorarlar ve kendilerine katılması için davet ederler. Fakat kadın reddeder. Ancak bir süre sonra pişman olup yollara düşerek, İsa ve üç bilgeyi aramaya başlar fakat onları bulamaz. İtalyan halk kültüründe “Befana” olarak adlandırılan bu kadın, bazen kraliçe peri, bazen de süpürgesi üzerinde çirkin bir cadı olarak resmedilir. Ve o günden beri her yıl, Noel zamanı tüm ülkeyi, süpürgesi üzerinde dolaşarak, bebek İsa’yı arar ve çocukların bulunduğu her eve hediyeler bırakır. Noel gecesi çocuklar ayakkabılarını ve çoraplarını Befana için hazırlarlar. Befana bacadan içeri süzülür ve uslu çocukların ayakkabılarını oyuncak ve şekerlemelerle, yaramaz çocukların ise kömür parçaları ile doldurur.  Befana’nın,  Noel Baba’nın İtalyan kültüründeki karşılığı olduğu söylenir.
İtalyan’nın Urbania kentinde geleneksel olarak düzenlenen Befana Şenliği’nde cadı kılığına giren büyükler, çocuklara şeker dağıtırlar.
İtalya’da Noel dönemi, Noel den 8 gün önce başlayıp, yeni yılın 6. gününe (İsa’nın vaftiz edildiği gündür ve bayram olarak kutlanır)  kadar üç haftaya yayılır.
İtalyanlar yeni yıla girerken kırmızı iç çamaşırı giymenin ve eski veya kullanılmayan eşyayı camdan atmanın (bu ikinci gelenek yok olmaya yüz tutmuş olmakla beraber) şans getireceğine inanırlar.
İtalya’da, Noel dönemine ait, en bilinen efsane ise “La Befana” efsanesidir. Efsaneye göre, bebek İsa’yı ziyarete giden üç bilge, yaşlı bir kadının evinin önünde durup ona yol sorarlar ve kendilerine katılması için davet ederler. Fakat kadın reddeder. Ancak bir süre sonra pişman olup yollara düşerek, İsa ve üç bilgeyi aramaya başlar fakat onları bulamaz. İtalyan halk kültüründe “Befana” olarak adlandırılan bu kadın, bazen kraliçe peri, bazen de süpürgesi üzerinde çirkin bir cadı olarak resmedilir. Ve o günden beri her yıl, Noel zamanı tüm ülkeyi, süpürgesi üzerinde dolaşarak, bebek İsa’yı arar ve çocukların bulunduğu her eve hediyeler bırakır. Noel gecesi çocuklar ayakkabılarını ve çoraplarını Befana için hazırlarlar. Befana bacadan içeri süzülür ve uslu çocukların ayakkabılarını oyuncak ve şekerlemelerle, yaramaz çocukların ise kömür parçaları ile doldurur.  Befana’nın,  Noel Baba’nın İtalyan kültüründeki karşılığı olduğu söylenir.

İtalyan’nın Urbania kentinde geleneksel olarak düzenlenen Befana Şenliği’nde cadı kılığına giren büyükler, çocuklara şeker dağıtırlar.

Sicilya’da yeni yılın ilk günü şanssızlık getireceğine inanıldığı için makarna yenmiyor. Yerine şans kapısı açacağına inanılan lazanya yeniyor.
 İspanya’da saatler gece yarısını gösterdiğinde yılın her ayı için bir üzüm, yani on iki üzüm yeniyor. Perulular on üç üzüm yiyerek şanslarını garantiliyor.
Norveç’te yeni yıl için sütlaç pişiriliyor ve içine badem ekleniyor. Badem kimin kasesinde çıkarsa yeni yılın şanslısı ve zengini o oluyor.

Bir İskandinav ülkesi olan Finlandiya’da da Noel arifesi, evdeki tüm hazırlıklar yapıldıktan sonra saunaya gitmek çok eski ve önemli bir gelenek. Saatlerce saunada ter döken ve yıkanan Finliler böylelikle yeni bir yıla zinde, arınmış ve temiz girerler.
Almanya’da yılbaşında eritilmiş kurşun soğuk suya atılıyor. Kurşunun aldığı şekle göre bir çeşit fal bakıyorlar. Yedikleri yemeğin birazını tabaklarında bırakmanın bereket getireceğine inanıyorlar. Bavyera’da geleneksel giysilerini giyen köylüler yeni yılı karşılıyor. Hayvan kılığına girerek, vücutlarına sardıkları otlarla sokaklarda dolaşıyor.
 Hollanda’da eski yılın kötü ruhlarını göndermek ve yeni yılı şanslı karşılamak için sokaklarda ateş yakıp yılbaşı ağaçlarını ateşe veriyorlar.

Avusturya’da, yılbaşı akşamı tatlı olarak, şans getirsin diye dört yapraklı yonca şeklinde naneli dondurma yeniyor.
 İsviçre’de yeni yıl kötü ruhları simgeleyen çeşitli kostümler ve şapkalarla karşılanıyor. Yeni yılın ilk günü yere bir damla krema damlatmanın şans getireceğine inanılıyor.
 Danimarka’da, kapılarının önünde kırılmış tabak yığınları bulmayı şans sayan ve tüm yıl boyunca eskiyen tabaklarını muhafaza eden Danimarkalılar, yılbaşı gecesi arkadaş ve sevdiklerinin evlerinin kapılarına tabak atarak kırıyorlar. Bir Danimarkalı kapısının önünde ne kadar çok kırık tabak bulursa o kadar çok dostu olduğunu  anlıyor.
Belçika’da çiftçiler hayvanlarının yeni yılını kutluyor.

Romanya‘da yeni yılın başladığı ilk gün, insanların hayvanları dinleyerek, onların konuşmaya başlayıp başlamadığını kontrol etme adeti var.
Portekiz’de çocuklar evden eve dolaşarak şarkı söylüyor ve ziyaret ettikleri evlerden onlara hediyeler veriliyor.

İran takviminin yılbaşı ise güneşin koç burcuna girdiği 21 Mart (Nevruz) tır ve aynı zamanda Zerdüşt bayramıdır.
Ermenistan‘da kadınların, hamuruna tüm iyi dileklerini kattıkları ekmekleri pişirmesi gelenektir.
Güney yarım küredeki ülkelerde yılbaşı yaza denk geliyor.
Avustralya’da, yeni yıl’ı birçok ülke gibi 31 Aralık’ta kutlamaya başlar, ancak Avustralya Güney Yarımküre’de yer aldığı için bu tarih orada yaz mevsimine denk düşer. Sahilde piknik ve kamp yapmak, Avustralya’lıların vazgeçemediği bir gelenek. Rodeo, piknik yarışları ve sörf karnavalları gibi eğlenceli ve coşkulu aktiviteler de Avustralya kıtasının yeni yıl etkinlikleri arasındadır. Bu kutlamaların en büyük özelliği de olabildiğince çok gürültü çıkarmaktır.  Gece yarısı yeni yılı maytaplar, havai fişekler, ıslıklar, kornalar, kilise çanlarıyla gürültü yaparak karşılıyorlar. Bu âdetin kökeni ise Ortaçağ Avrupa’sındaki ve Pagan geleneklerine dayanır. Çok tanrılı Ortaçağ kır dinleri olan ‘pagan’ inancında, yıl bitimlerinde eski yıldan kalan kötü ruhları kovmak amacıyla gürültü çıkarılır ve ateş yakılırmış.

Ekvador’da Yeni yıla girmeden önce her aile bir maket adam yaparak içini de gazete ve havai fişeklerle dolduruyor. Yaptıkları bu “kişileri” kapının önüne oturtarak gecenin 12′sini bekleyen Ekvadorlular için bu maketin temsili bir anlamı varmış. Bitmekte olan yıl içerisinde meydana gelen ve ailenin hoşuna gitmediği bir olayı unutmak. Böylece gece yarısı ateşe verilen maketle beraber geçmişin kötülüklerinin, dumanlar içinde yok olduğuna inanılıyor.
Vietnam: Evlerinde birçok değişik tanrı ile oturduklarına inandıklarından, yıl bitiminde cennete geri dönecek olan tanrıları iyi davranarak onları etkilemeye çalışıyorlarmış.
Bengal’de, kadınlar yatarken yataklarının yanlarına ufak, çiçeklerle süslü tapınaklar yapıyor. Böylece uyandıklarında ilk gördükleri şey, güzelliklerle dolu bir köşe oluyor.
Kübalılar bir araya gelmek amacıyla sokaklarda şenlikler düzenleniyor, ateş yakıyor ve eğleniyorlar, Yeni ve güzel kıyafetler giyinip, ellerine de boş bir bavul alıp, Yılbaşı günü evin içinde ve etrafında gezinir, tur atarlar. Böyle bir hareketin gelecek yeni yılda onlara bol bol seyahat etme imkanı verdiğine inanırlar.

Gelecek yılın, kendilerine şans getirmeleri için, Venezüellalılar Yılbaşı gecesi sarı iç çamaşırı giyerler. Bir de Yeni Yıl’a günler kala bir dilek listesi oluşturur ve beklentilerini, dileklerini bir kağıda yazarlar. Bir süre bu kağıtları saklayıp ve kimsenin bu dilekleri okumadıklarına emin olduktan sonra da, bu listeyi Yılbaşı’na girmeden önce yakarlar.
Brezilyalılar da tıpkı İspanya halkı gibi, gece yarısı 12 tane üzüm yer ve yedikleri her üzüm tanesi de gelecek yılın bir ayını temsil eder. Eğer üzüm tatlı çıkarsa ve kaçıncı taneyse, o ayın iyi ve güzel geçeceğine inanırlar. Mesela, ağızlarına attıkları üçüncü tane ekşiyse, 3. ay yani Mart Ayı’nın kötü geçeceğini düşünürler. Bir de Brezilyalılar 1 Ocak’ta maskeli balo düzenlerler. Herkes yüzüne maskeler takıp, farklı kostümler giyerek, eğlenceye devam eder.
Brezilya’da 31 Aralık gecesi ‘macumba’ inancına mensup rahibeler, mavi-beyaz giyinerek Rio de Janeiro’nun İpanema plajında büyük ‘festa de lemanja’ törenleri düzenlerler. Bu törenlerde içi çiçekler, parfümler ve yanan mumlarla doldurulmuş minik kayıklar kıyıdan denize salınarak deniz (su) tanrıçası Lemanja’ya armağan edilir. Diğer Riolular ise bembeyaz giysiler içinde Copacabana plajında durmaksızın dans ederler. Brezilya kültüründe ve inançlarında mercimek zenginliği ve bereketi ifade ettiği için, yeni yılın birinci günü mutlaka mercimek çorbası ile mercimekli pilav pişirilip yenir.

Adetler ve gelenekler ülkesi olan Hindistan’da da farklı dini inançlara sahip topluluklar, Yeni Yıl’ı farklı biçimde kutlar. Hindu dinini benimseyen topluluklar, Diwali adını verdikleri bayramlarla, yeni yılı ışık şölenleriyle karşılar. Yeni yılda zenginlik ve güzel bir gelecek getireceğine inandıkları Tanrıça Lakshmi’ye ibadet etmek ve her yerde ışıklar yakmak Hintlilerde bir Yeni Yıl geleneğidir. Pencap bölgesinde, Sihizm’e inananlar da bir festival düzenleyip, geleneksel dansları ve şovlarıyla yeni yılı karşılarlar.
Hindistan’daki hristiyanlar, yılbaşı zamanı mango ya da muz ağaçlarını süslerler. Bazen evlerini de mango yaprakları ile dekore ederler. Hindistan’ın bazı bölgelerinde kilden küçük kandiller yılbaşı dekoru olarak kullanılır. İnsanlar bunları düz çatıların kenarlarına ya da duvarların üzerine yerleştirirler. Noel gecesi kiliseler, kırmızı yılbaşı çiçekleri (Poinsettia) ve mumlarla süslenir.
Noel, Hindistan ve Malezya gibi hristiyanların azınlıkta olduğu ülkelerde resmi tatil olarak kabul edilmektedir. Suriye gibi bazı Müslüman ülkelerin vatandaşları da İsa’nın doğumunu kutlarlar.
ANADOLU’DAKİ İLGİNÇ İNANIŞLAR
Dünyada olduğu kadar ülkemizde de insanlar yılbaşına girerken yeni yılın güzel geçmesi için çeşitli şeyler yapıyor. Bunlardan bazıları ise şöyle:
“Yılbaşı sabahı oluktan en erken kim su getirse o zengin olur. Yılbaşına dört beş gün kala değirmen kurulur, un kapları doldurulur, yeni yıla dolu kaplarla girilir ki o yıl un kapları hep dolu olsun. Yılbaşı gecesi eve öküz çıkartılır. Öküz eve girerken sağ ayağını atarsa o yıl bereketli geçeceğine inanılır. Yılbaşı gecesi evin kadını fasulye tanelerini, evde bolluk ve bereket olsun diye evin duvarlarına fırlatır.”
Bütün cemiyetlerde yeni yılın başlangıcı kutlanır. Osmanlı Müslümanları Muharrem ayının başında yılbaşı kutlaması yapar, birbirleriyle tebrikleşip hediye verirdi. Osmanlı ülkesindeki Avrupalılar yılbaşını mütevazı partilerle kutlardı. İngiliz sefiri 1829 senesindeki yılbaşı kutlamasına Osmanlı devlet adamlarını da çağırınca, iş diplomatik bir seremoniye dönüştü. Beyoğlu, yılbaşının kutlandığı yegâne mekândı. Yeni devirde 1926’dan itibaren Türkiye’de yılbaşı kutlamaları başladı. Tayyare Piyangosu yılbaşı çekilişi tanzim etti. 1929’da devletin üst kademesi için ilk yılbaşı balosu verildi.
Dünyanın her neresinde olursanız olun, yeni yılın gelişini kutlamak, içinizde yeni umutların yeşermesine izin vermek ve belki de hala “Noel Baba”’ya inanmak büyük bir keyif. Şarkıda da dediği gibi “Yılın en güzel zamanı” nın tadını doyasıya çıkarın.
MUTLU YILLAR!
Share |

29 Aralık 2010 Çarşamba

Farklı yılbaşı gelenekleri ve yeni yılın hikayesi II


Her yıl, yılbaşının gelişini büyük bir coşkuyla ve belki de kendimize göre küçük ritüellerle kutluyoruz. Yeni bir yıla girecek olmanın heyecanı ile kendimize yeni bir yapılacaklar listesi oluşturuyoruz, sevdiklerimizi küçük hediyelerle mutlu etme telaşına düşüyoruz. Belki evimizin en güzel köşesine bir çam ağacı kurarak, keyifli noel şarkıları dinleyerek, rengarenk süslüyoruz bu ağacı ve süslerken de kimbilir ne hayaller kuruyoruz neşeyle gülümseyerek. Mutfaklardan tarçınlı, zencefilli kurabiye kokuları yükseliyor. Sıcak sohbetlerin eşlik ettiği, kış lezzetleriyle donatılmış sofralarda, dostlarla, kahkahalarla ve iyi dileklerle, taptaze umutlarla karşılanıyor yeni bir yıl daha.
Dünyanın her ülkesinde yeni yıla ilginç gelenek ve inanışlarla giriliyor. İnsanlar geleneklerine, inançlarına göre yılın bu neşeli zaman dilimini kutluyorlar. Noel ve yılbaşı ile ilgili kısa bilgilerden sonra, işte size dünyanın çeşitli ülkelerinden, pek çoğunu belki de ilk kez duyacağınız yeni yıl gelenekleri.
Antik çağlardan beri kutlanagelen Pagan ve Roma kış festivalleri olan Yule ve Saturnalia’daki uygulamalar Noel’in kökenini teşkil etmektedir. Hıristiyan dünyası 24-25 Aralık gecesini Hazreti İsa’nın doğum günü olarak kutlar. Halbuki Hazreti İsa’nın doğduğu yıl bile belli değildir. Üstelik ilk zamanlar kilise, Hazreti İsa’nın doğum gününün kutlanmasına karşıydı. Romalılar, kışın ışık tanrısı Mitra’nın kendilerini terk etmesine üzülür; günlerin uzamaya başladığı 25 Aralıkta ise güneşin esaretten kurtulması şerefine büyük ve ahlâksızca eğlenceler yapardı. 354 senesinde Roma piskoposu Liberius’un kararıyla 25 Aralık Hazreti İsa’nın doğumu olarak resmen kutlanmaya başladı. Böylece eski bir pagan âdeti daha, “İsa bizim güneşimizdir” sloganıyla Hıristiyanlaştırılmış oluyordu.
Bu geceye Christmas/Noel adı verilmesi ise 597 yılındadır. Christ, Hazreti İsa’nın ismidir. Övülmüş manasına gelen Yunanca Hıristos’tan gelir. Mass ise ekmek ve şarapla yapılan meşhur Hıristiyan âyinidir. Noel, Hazreti İsa’nın beden alışı için kullanılan Latince nativitatis/natalis kelimesinden çıkmıştır. 525 senesinde Papa Dionysus, Hazret-i İsa’nın o zamana kadar belli olmayan doğum yılını (mîlâd) 754. Roma yılı olarak tesbit etti. Bu ise M. S. 1 senesine tekabül eder. Sıfır yılı, saygısızlık olmasın diye (veya o zaman Avrupa’da sıfır bilinmediği için) atlanmıştır.
Noel, ilk defa 1836’da Alabama‘da tatil ilan edilmiştir. Ermeni, Süryani ve Rum Ortodoksları, 6 Ocak’ta (Epifani) Hazreti İsa’nın doğumu, sünnet ve vaftiz olması, mabede takdim edilmesi ve beşikte konuşmasını kutlardı. Şimdi bugünde Noel’i kutluyorlar. Yılbaşı bambaşka bir gündür. Roma’da yılbaşı, gün uzunluğunun geceleri geçtiği 25 Mart idi. Sezar yılbaşını 1 Ocak’a almıştır. Güneşin koç burcuna girdiği 21 Mart (Nevruz) ise İran takviminin yılbaşıdır ve Zerdüşt bayramıdır.
Noel günü veya Noel arifesinde, her ülkede veya kültürde kendine özgün özel bir yemek ya da şölen hazırlanır. Bazı bölgelerde, özellikle Doğu Avrupa’da, bu aile şölenlerinden önce bir süre oruç tutulur. Noel’de ziyaretçilere şekerleme ikram etmek veya hoş sürprizler yapmak birçok ülkede Noel kutlamasının bir parçasıdır.

Günümüzün Noel kutlamaları Hristiyan ülkelerde oldukça renkli geçer. Noel hazırlıkları aylar öncesinden başlar. Noel ağaçları süslenir, ışıklı ev, bahçe, cadde süslemeleri yapılır. Hediyeler alınır, tebrik kartları verilir ve Noel arifesinde Noel Baba’nın gelişi simgesel olarak canlandırılır.  Noel arifesi gecesi evlerde Noel Baba ve geyikleri için yiyecekler bırakılır. ABD’de yaygın uygulama süt ve kurabiye bırakmaktır. Türkiye’de ise likörlü şarap (şeri), meyveli tart ve havuç bırakılır. ( Bu uygulamayı ben de ilk kez duydum)
 
Noel günü Noel Ağacı’nın altına bırakılmış hediyeler alınıp verilir. Küçük çocuklar için dev çorapların içine hediyeler ve şekerlemeler konur. Çocuklara bu hediyeleri Noel Baba’nın getirdiği söylenir.

İnsanların ailelerine ve arkadaşlarına “Mutlu Noeller” ifadesi içeren kartlar yollamaları Noel’de çokça rastlanan adetlerdendir. Hristiyan olmayanlar veya Noel’i kutlamayanlar arasında “Mutlu Tatiller” mesajları bu tatil döneminde daha yaygınca kullanılmaktadır.
Türkiye‘deki Müslümanlar, İsa’nın doğumunu kutlamazlar. Aslında Türkiye’de noel kutlanmaz, yılbaşı kutlanır. Müslümanlar için yılbaşının dini bir anlamı yok dolayısıyla bu kutlamaların hiç bir dini içeriği yoktur. Sadece eğlenmek amacıyla kutlanır. Ancak elbette dünyadaki bütün insanlar gibi yeni yıla girmeden önce eski yılın son günü, yani 31 Aralık’ta iç pilavla doldurulmuş hindi, kabak tatlısı, zeytinyağlı yemeklerden oluşan zengin bir sofrada, tüm aile birlikte yenen özel bir yemekle yeni yıla giriyorlar. Ve dünyadaki herkes gibi yeni yılın şans getirmesi için dilekler tutuyorlar.

Avusturya’da yılbaşı akşamı tatlı olarak, şans getirsin diye dört yapraklı yonca şeklinde naneli dondurma yeniyor.
 İngiltere’de yeni yılın şansını, eve gelen ilk misafir getiriyor. Geleneksel olarak misafirin erkek olması ve eli kolu dolu gelmesi gerekiyor. Oldu ki eli boş gelirse eve alınmıyor. İngiltere’nin güney şehri Brighton’da, geleneksel olarak insanlar buz gibi denize giriyor ve dalgalara karşı durmaya çalışıyor. Londra’da Serpentine Gölü’nde 100 yıldır devam eden bir yeni yıl geleneğine göre yüzücüler bu gibi suya rağmen yarışmaya çalışıyor.

Galler bölgesinde ise yeni yıl guguklu saatle karşılanıyor. İlk gonk çaldığında arka kapı açılıp eski yıl uğurlanıyor. On ikinci gonkta ise ön kapı açılıp yeni yıl içeri buyur ediliyor. Böylece yeni yılın getirdiği tüm şansların eve girmesine izin verilmiş olunuyor.

İrlanda, Dublin’de yeni yıl kutlayanlar kanyak içip denize atlıyor.
İskoçya’da geleneksel yeni yıl festivali “Hagmonay”, hala önemini koruyor. Bu özel akşamda ateşler yakılarak, kötü ruhları uzak tutmak için ellerde meşalelerle dolaşılıyor. Yılbaşı gecesi bazı köylerde zift dolu fıçılar yakılarak yuvarlanıyor.
Yeni yıl akşamı, evin tüm kapı ve pencereleri, yer altından geldiğine inanılan “Cwn Annwn” adlı siyah köpekler geçip gitsin ve önceki yıla ait her şeyi götürsün diye açık bırakılıyor.
İskoçlar, bu gece, evlenme teklifinin uğursuzluk, yeni yılda evlerine giren ilk kişinin kendilerine iyi ya da kötü şans getireceğine inanıyor. Eğer bu kişi koyu saçlıysa ve hediyesiyle gelmişse ev sakinleri oldukça kısmetli bir yıl geçirecekleri anlamına geliyor. Erkek çocuklar bu gece aralarında gruplar oluşturuyor ve lider belirleyerek ev ev dolaşıyor. Hagmonay Festivallerinde ateş gösterileri, özel sokak tiyatroları ve yemek festivalleri düzenleniyor.

Yunanistan’da her evde özel bir ekmek olan Vassilopitta ekmeği yeniyor. Ekmeğin ilk dilimi İsa için, ikincisi evin reisi için, üçüncü dilim de ev için kesiliyor. Üçüncü dilimde madeni para çıkması, yeni yılda baharın erken geleceği anlamına geliyor.
Yılbaşını bir bebek ile sembolize etme geleneği Eski Yunan Medeniyeti tarafından M.Ö. 600 yıllarında uygulanmaya başlanmış. Onların geleneksel olarak kutladığı bereket sembolü ve şarap tanrısı Dionisos’un her yıl yeniden doğmasıymış. Eski Mısır’da bebekler yeni yıl sembolü olarak kullanılmış. Hıristiyanlığın yayılması ile kilise bu konuya ilk başta karşı çıksa da, sonradan tavrını değiştirmiş. Yeni yılı sadece bir bebek eşliğinde kutlamanın uygun olacağı görüşünü bildirmiş. Çünkü böylelikle bu bayramı İsa’nın doğumunun sembolü olarak algılayabiliyorlarmış.
Rusya’da, Noel Baba figürü, St. Nicholas (Aya Nikola) adıyla oldukça popülerdir. Aya Nikola, Rusya, Yunanistan ve Sicilya’nın koruyucu azizidir. Özellikle denizcileri koruduğuna inanılır.
11. Yüzyıla ait bir efsane, vaftiz töreni için İstanbul’a giden Prens Viladimir’in dönüşünde Demre’li aziz St Nicholas tarafından gerçekleştirilen mucizeleri anlattığı hikayelerinden bahseder. O günden bugüne pek çok Doğu Ortodoks Kilisesi bu azizin adını taşır ve Rusya’da erkek çocuklarına en çok verilen isimlerden biri Nicholas’tır.

Diğer dini gelenekler ve çam ağacı süslemek komünist dönem boyunca yasaklanmasına rağmen insanlar inançlarını sürdürmeye devam ettiler.

Noel dönemi boyunca Rusya’da çocuklar “Babouschka’’nın evlerini ziyaret edip kendilerine hediye getirmesini beklerler. “Babouschka” figürü, İtalya’daki “La Befana” figürünün karşılığı olup benzer bir hikayeye sahiptir. Efsaneye göre Babouschka, yeni doğan İsa’yı ziyarete giden ve yolu tarif etmesini isteyip, kendilerine katılmaya davet eden üç bilgeye yardım etmez. Sonradan pişman olan Babouschka, yollara düşüp bebek İsa’yı arasa da bulamaz. Bunun yerine, Noel dönemi boyunca ülkeyi dolaşıp, çocukların bulunduğu evlere hediyeler bırakır.

Ortodoks kilisesine mensup Ruslar, Noel yemeğinden önce oruç tutarlar. Et yenmeyen ancak çok zengin bir sofra kurulan Noel akşamı en önemli yemek, özel bir tür yulaftan yapılan “Kutya”’dır. Bu yemeğe konulan her bir malzeme, mutluluk, umut, başarı gibi bir dileği ifade eder. Birliği simgelemesi bakımından “Kutya”, ortaya konulan tek bir tabaktan yenilir. Kutsal suyun bulunduğu kapları taşıyan genç delikanlıların eşlik ettiği bir papaz evleri ziyaret eder. Her bir odaya bu sudan serpilir.

                                                                                                                                                                                            Devam edecek…
EBRU ÇETİNER
Share |

20 Aralık 2010 Pazartesi

FARKLI YILBAŞI GELENEKLERİ VE YENİ YILIN HİKAYESİ I

Bir yılbaşı daha yaklaşıyor. İnsanlar tatlı bir telaşın, koşuşturmacanın içine girdiler bile. Kimileri eğlence yerlerinde arkadaşlarıyla kutlayacakları bir yılbaşı gecesinin heyecanı içinde, kimi evinde dostlarına vereceği bir davetin ya da aile fertleriyle  geçirilecek sakin bir kutlama gecesinin. Belki günler öncesinden giyilecek kıyafetler seçildi, yemek listesi hazırlandı, alışverişler yapıldı. Bir de sevdiklerimize alınacak hediyelerin telaşı var ki, sanırım en keyiflisi de bu.
Ya uzaktaki sevdiklerinize göndermek üzere seçtiğiniz tebrik kartları? Belki pek çoğumuz birbirinden renkli animasyonlara sahip e-kartları tercih edecek bu yıl da, ama ya kalemin kağıda dokunduğu ve iyi dilekleri taşıdığı o pırıltılı kartların etkisi? Sanırım bu da yılbaşı coşkusunun ayrılmaz bir parçası.
Benim için her zaman yılın en neşeli, en harika, en büyülü zaman dilimini oluşturmuştur kış mevsimi ve özellikle yılbaşı. Kim bilir, belki de soğuk bir Ocak akşamı dünyaya gelmiş bir kış çocuğu oluşumdan ya da çocukluğumda çokça okuduğum, insanın içini ısıtan yılbaşı hikayelerinin sihrinden…
Bu nedenle sizlere dünyanın her yerinde büyük bir coşkuyla kutlanan yılbaşı geleneklerinden ve bazı yılbaşı simgelerinin kökeninden bahsetmek istedim bu yazımda. Araştırma yaparken ben de çok şey öğrendim ve keyif aldım. Umarım siz de aynı keyifle okursunuz.
Yeni yıl ilk kez günümüzden 4 bin yıl önce eski Babil’de ilkbahara denk düşen bir zamanda kutlanmaya başlanmış. Yeni yılı karşılama geleneğini, Babil’in ardından, Mısırlılar, kuru topraklarına hayat veren Nil’in taştığı Eylülde kutlayarak devam ettirmiş. Milattan önce 46 yılında Roma’da Julius Sezar tarafından kabul edilen ve günümüzde de halen kullanan takvimle beraber yeni yıl, ocak ayının ilk günü olarak belirlenmiş ve bu haliyle 21. yüzyıla kadar gelmiş. Romalılar  yılın ilk ayına Janüs (January) yani Ocak adını vermişler. Çünkü Janüs başlangıçların tanrısı, kapıların koruyucusuymuş.
Tüm ülkeler, dinler ve kıtalar için aynı aşk, şans ve yeni bir başlangıç anlamları taşıyan yeni yıl, birçok ülkede, dinde ve kıtada değişik gelenek ve törenlerle karşılanıyor. Tüm geleneklerin ve törenlerin ortak amacı ise yeni yılın bolluk ve şans getirmesi. Yani yeni yıl demek, dünyanın her yerinde yeni umutlar demek.
Noel kutlamaları kış mevsimi kutlamaları arasında en ünlü kutlamalardandır. Günümüzün Noel kutlamalarında genellikle, İsa’nın doğumunun canlandırıldığı oyunlar sahnelenir, Noel ağaçları süslenir, ışıklı ev, bahçe, cadde süslemeleri yapılır, hediyeler alınır, tebrik kartları verilir ve Noel arifesinde Noel Baba’nın gelişi simgesel olarak canlandırılır. Yaygın Noel temaları, iyi niyet, sevecenlik ve ailenin birlikte zaman geçirmesi olarak sıralanabilir. Hıristiyanlar için 24 Aralık ile 6 Ocak tarihleri arası önemli ve kutsal günler. Ortodoks ve Katolikler 24 aralık tarihini Hz. İsa’nın doğumunu yani Noel, 6 Ocak tarihini de Hz. İsa’nın vaftizi olarak kutluyorlar.
 NOEL AĞACININ KÖKENİ
Günümüzde Noel ağacının Pagan geleneklerinden gelen bir ritüel olduğu bilinmektedir.
Yaprak dökmeyen ağaçları ve çelenkleri ölümsüz yaşamın simgesi olarak kullanmak, eski Mısırlıların, Çinlilerin ve Yahudilerin ortak bir geleneği idi.
İngiltere’ye 19. yüzyıl başlarında ulaşan Noel ağacı, Kraliçe Victoria’nın eşi Alman Prens Albert’in desteği ile bu yüzyılın ortalarında yaygınlaştı. O dönemde Noel ağaçları, dallarına kurdela ve kağıt zincirlerle asılmış güller, gerçek meyveler, mum, şekerleme ve keklerle süsleniyordu. Göçmen Almanların Kuzey Amerika’ya 17. yüzyılda götürdükleri Noel ağacı, 19. yüzyılda moda oldu. Gelenek Avusturya, İsviçre, Polonya ve Hollanda’da da yaygındı. Japonya ve Çin’e 19. ve 20. yüzyılda Amerikalı misyonerlerin tanıttığı Noel ağaçları ince işlenmiş kağıt süslerle donatılmaya başlandı.
NOEL BABANIN HİKAYESİ
Hıristiyanların Noel Baba dedikleri Aya Nikola, Antalya’nın Patara kasabasında yaşamış bir azizdir. Aya, Rumca aziz demektir. Avrupa’da Saint denir. Kudüs’e giderken çıkan bir fırtınayı dindirdiği için denizcilerin koruyucusu sayılır. Derme’de fakirlere, bilhassa çeyizi olmadığı için evlenemeyen kızlara yardım ettiği anlatılır. Kendisini gizlemek ve fakirleri rencide etmemek için gece fakirlerin evine girip para bırakırmış. Pataralı bir zengin fakir düşmüş; kızlarına çeyiz yapamayacak hâle gelmiş. Aya Nikola, gece evin penceresinden bir kese para bırakmış. Sabah büyük kız keseyi bulup sevinmiş. Diğer iki kızın çeyiz paralarını da pencereleri kapalı olduğu için bacadan atmış. Kese, kuruması için ocağa asılı çorabın içine girmiş. İkonalarda Aya Nikola bu sebeple elinde üç altın top tutarak resmedilir. Noel Baba’nın hediye atması için ocağa çorap asılması geleneği buradan kalmadır. Aynı iyi şansa ulaşma umuduyla bu gelenek, yüzyıllardır sürdürülmektedir. Aya Nikola, Myra (Demre) kasabasına piskopos tayin edildi. Hazreti İsa’nın dinini yaydığı için çok işkencelere maruz kaldı, hapse atıldı. Burada 342 senesinde vefat etti. Haçlı Seferleri sırasında 1087 senesinde İtalya’nın Bari şehrinden tüccarlar azizin kemiklerini alıp memleketlerine götürdü; burada yapılan bazilikanın içinde gömdüler. Kemiklerin bir parçası bugün Antalya müzesindedir. Hazreti Muhammed’in gelişinden önce yaşadığı için, Müslümanlar kendisini salih bir mümin kabul eder.
Aya Nikola’nın Noel Baba haline sokulması ilk önce Almanya’da görüldü. Bu efsanevi gelenek zamanla Avrupa ülkelerinde yayıldı. Noel Baba’nın şişman, neşeli, kırmızı ve beyaz piskoposluk giysileri içindeki tasvirleri Amerikalılar tarafından gündeme getirildi. Noel Baba olarak bilinen Nikola’nın bazen yalnız, bazen yardımcısıyla ata binerek, bazen de sekiz Ren geyiğinin çektiği arabasıyla evlerin damlarında dolaştığı efsanesi yaygınlaştı.
İnanışa göre sırtında içi hediye dolu bir heybeyle dolaşan Noel Baba evlere bacadan girer ve armağanlarını uslu çocukların ayakkabılarının ya da şöminede asılı çoraplarının içine koyar. Noel Baba, “yaşayan” bir folklorik olaydır.
HİNDİ
Hindinin Noel ve yılbaşı ile hiç alâkası yoktur. Amerika’ya ilk gelen İngiliz muhacirler açlıkla karşılaşmış; Kızılderililerin yardımıyla çabuk yetişen mısır sayesinde felâketten kurtulmuştu. Mısır hasadı yaptıklarında Kızılderilileri de davet edip hindi ziyafeti verdiler. Kasım sonundaki bu günü Amerikalılar Şükran Günü  adıyla hâlâ kutlarlar. Hindinin vatanı Amerika’dır. İlk gelenler bunu Hind Tavuğu sanmış; Hind tavuğu o zamanlar Türklerin hâkimiyetindeki Batı Afrika’dan Portekizli gemiciler tarafından getirildiği için hindiye “turkey” denmiştir.
TARÇINLI KURABİYELER
Yılbaşı döneminin geleneksel ve vazgeçilmez tatlarından tarçınlı kurabiyeler (gingerbread cookies) ve aynı hamurdan yapılan lezzetli evler (gingerbread houses) ilk olarak Almanya’da yapılmıştır. Hansel ve Gratel masalının dünyaca tanınması ile populer olmuştur.

YILBAŞI TEBRİK KARTLARI
Victoria and Albert Museum’un ilk müdürü Sir Henry Cole, yılbaşı kartlarının bilinen ilk tasarımcısıdır (1843). 1840 yılında kurulan The Penny Post posta servisi, kart gönderiminin yaygınlaşmasını sağladı. 1846 yılına gelindiğinde satılan posta kartlarının miktarı bin adede ulaşmıştı.

Peki ya Noel kelimesinin anlamını biliyor musunuz?

Noel kelimesinin kökeni Latince natalis (doğum) kelimesidir.
Bir diğer iddiaya göre Noel kelimesi, Galya dilinde (Keltçe) yeni anlamına gelen “noio” ile güneş manasına gelen “hel”in birleşmesiyle oluşmuştur ve “yeni güneş” anlamına gelmektedir. Noel kelimesi o devrin putperest toplumunda yeni yılın başlangıcında yapılan şenliklere ad olmuştur. Ayrıca Roma İmparatorluğu döneminde halk, mutlu bir olayı karşılamak ve kutlamak için, duygularını “noel, noel” diye bağırarak dile getirirdi.
Noel kelimesinin kökeni ile ilgili bir diğer açıklama ise Fransızca “haber” anlamındaki “nouvelle” kelimesinden geldiğidir. Noel ayrıca Almanca’da “kutsal gece” anlamındadır.
Günümüzde başta İngilizce konuşan coğrafya olmak üzere bazı batılı ülkelerde Noel anlamında kullanılan Christmas ve benzeri diğer kelimeler ise Yunanca Khristos (Mesih) ve Latince miss (yollanmış, gönderilmiş) kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur. “Yollanmış, gönderilmiş” kelimelerinin, İsa’nın Son Akşam Yemeği’ndeki son sözlerini sembolize ediyor olabileceği düşünülmektedir.
EBRU ÇETİNER
Share |

24 Kasım 2010 Çarşamba

ÖĞRETMENLER GÜNÜ MESAJI



SAYGIDEĞER ÖĞRETMENLERİMİN, DEĞERLİ EĞİTİMCİ ARKADAŞLARIMIN VE KENDİNİ MESLEĞİNE ADAMIŞ TÜM ÖĞRETMENLERİMİZİN ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ KUTLUYORUM.


Share |

23 Kasım 2010 Salı

ZAMANI DONDURAN MASAL RESİMLERİ:KARTPOSTALLAR

Bir bayram daha geride kaldı. Kiminiz uzun tatili fırsat bilip seyahate çıktınız, kiminiz de evinizde dinlenerek geçirdiniz. Ama mutlaka sevdiklerinizle bir bayramlaşma seremonisi yaşadınız. Pek çoğunuz ya tek tuşla onlarca arkadaşına aynı mesajı göndererek bayramlarını kutladı ya birkaç satırlık e-mail yoluyla ya da en kestirme yoldan Facebook duvarına bir bayram mesajı ekleyerek. Çok yakın dostlar telefonlaştı belki de… Yani hep teknolojinin, iletişimi kolaylaştıran ama aslında insanları birbirine uzak düşüren nimetlerinden faydalanıldı…
Peki ya kaçınız bu bayramda sevdiklerinize bir sürpriz yaparak, ev adreslerine, gerçek bir bayram tebriği göndermeyi akıl edebildi? Ya da düşündü fakat üşengeçlik tuzağına düşmeden bunu hayata geçirebildi? Çok çok ama çok azımız…
Yaşı 30 ve üstü olanlar çok iyi hatırlarlar. Bayramlarda, özel günlerde, yılbaşında bizden uzaktaki sevdiklerimizle, özene bezene seçtiğimiz renkli kartpostallar aracığı ile haberleşirdik. Kartın arkasını en özenli el yazımızla doldurur, sevgilerimizi, özlemlerimizi, en iyi dileklerimizi iletirdik satırlar aracılığıyla. Köşesine bir pul yapıştırır, içeriğine göre zarflı ya da zarfsız olarak postalardık. Ulaşmasını istediğimiz tarihten en az bir hafta önce postaya verirdik. Beni en çok üzen de, postada kaybolan ve hiç okunamayacak olan kartlar olurdu. Belki bugünkü kadar çok çeşit yoktu ama şehir manzaraları ile süslü, sevdiğimiz sanatçıların resimlerini taşıyan ya da yılbaşı konulu simli kartların bende uyandırdığı sıcaklık hala hafızamda taptaze duruyor.
Çocukluk çağlarımdan itibaren beni bu sihirli kartlara ilgi duymaya iten şey belki de, onlar aracılığıyla başka dünyalarla iletişim kurabilmenin büyüsü- özellikle yurtdışından gelen şehir manzaralı kartları dikkatle inceler, o şehirlere dair hayaller kurardım- sevdiklerimden gelecek iki satırı beklemenin heyecanıydı. Rahmetli anneannemden kalan siyah beyaz fotoğrafların arasında bulduğum ve üzerinde sepya tonlarında gelin-damat resmi basılı birkaç nostaljik kartpostal, bende henüz başlayan bu aşkı adeta tutkuya çevirdi. Ve böylece ömrümce sürecek olan kartpostal biriktirme serüvenim çok erken yaşlarda başlamış oldu. Halen daha bir yere seyahate gittiğimde ilk yaptığım şey, mümkün olduğunca çok ve orijinal kartpostal toplamak veya seyahate çıkan eşe dosta, gideceği yere özgü kartpostallardan getirmesini rica etmektir.
Peki ya bir dönemin güçlü, vazgeçilmez iletişim aracı kartpostalların nasıl ve nerede ortaya çıkıp yaygınlaştığını, kısacası tarihçesini merak ediyor musunuz?
Ben merak ettim ve sizler için araştırdım. O halde buyurun lütfen, başlayın okumaya…
Belki yazının sonuna geldiğinizde yerinizden kalkar ve kendinizi en yakın kırtasiye veya kitapçıya atarsınız. Işıklısı, müziklisi, üç boyutlusu, kokulusu, mesajlısı derken, yüzlerce çeşit arasından bir seçim yapar ve özel gün beklemeden, harika bir sürprizle, yüreklerine sıcaklık, yüzlerine kocaman bir gülümseme yerleştirirsiniz sevdiklerinizin…
İşte kartpostalın yüzyıllara yayılan öyküsü…
19. yüzyılın ortalarında Avrupa ve Amerika’da kullanılan ilk kartvizitler, bugünkü kartpostalların atası olarak biliniyor. Çoğunlukla arkadaş ziyaretlerinde ve özel günlerde kullanılan bu kartvizitin yaratıcısı Parisli portre sanatcısı Andre Disderi idi.
Zamanla imparator III. Napolyon’un kendi kartvizitinde Disteri’ye poz vermesinin ardından kartvizitler, doğum günlerinde, yortularda yakın çevreye verilmeye başladı.
Victoria döneminde ise kartvizit amblemleri ortaya çıktı. Amerikan Savaşı sırasında büyük bir pazara dönen kartvizitlerin boyutları büyüyerek kartpostala döndü. Birdenbire benimsenen kartpostallar, büyük bir çoğunlukla tüm dünyaya yayılmaya başladı.
Dünya kartpostal tarihi uzun bir geçmişe dayanır. Ancak büyük ölçüde yaygınlaşması, Osmanlı Devleti’nin de katılımcı olduğu 1893 Chicago Dünya Sergisi’yle başlamıştır. Amerikan Hükümeti, sergi sonrasında ABD posta teşkilatı aracılığıyla, yayıncılara ilk kez 1 sentlik kartpostallar (Penny Postcard) bastırma izni vermiştir.
Kartların arkasında ise mektuplaşan kişinin yazısı için yer ayrılmıştır. Böylelikle kartpostallar, yalnızca bir iletişim aracı olmakla kalmamış, bazı siyasi olayların geniş kitlelere duyurulmasında ve gündem yaratılmasında rol oynamıştır. Öte yandan, kartla gerçekleştirilen mektuplaşmalar, dönemin yaşam öykülerine de ışık tutmaktadır.
Osmanlı’da kartpostalın yaygınlaşması, Max Fruchterman sayesinde oldu. Max Fruchterman İstanbul’a, uyruğu olduğu Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’ndan 1867′de geldi, iki yıl sonra bir çerçeveci dükkanı açtı ve 1895 yılında ilk Osmanlı kartpostal serisini Breslau’da bastırmaya karar verdi.

Böylece, Osmanlı coğrafyasından panoramalar sunmanın ötesinde, gündelik yaşam, insan portreleri ve siyasi olaylar hakkında ipuçları sunan birer belge niteliğindeki kartpostalların serüveni, Fruchterman’nın1918′deki ölümüne kadar devam etti. Haklarında fazla bilgi sahibi olmamamıza rağmen, Osmanlı’daki diğer kartpostal editörleri, Alex J. Svoboda, Bon Marché, Ludwingsohn Frères, Römmler-Jonas, Mouradian, Rochat gibi isimlerdir.
Dönemin tablo veya fotoğraflarından kartpostal üretilmesi, fotoğraf sanatçısı Berggren’in 1909 tarihli yıllıkta editörler arasında yer alması, fotoğrafçılık, resim sanatı ve kartpostal editörlüğü alanlarının birbirleriyle ne ölçüde ilişkili olduğunu göstermektedir.
Dünyayla birlikte Türkiye’de de yaygınlaşan kartpostallar, yıllarca bayramların vazgeçilmez tebrik mesajlarının tadı oldu. Batı geleneklerinin benimsenmesiyle, yılbaşı ve doğum günleri gibi kutlamalara da aracılık etmeye başlayan bu fotoğraflı kartlar, asker ocağından postalanan özlemlerin en tipik aynası oldu. Önceleri siyah beyaz basılan kartların ön yüzlerinde çeşitli tarih ve isimlere rastlanırken, teknoloji onları da değiştirdi, boyadı, renklendirdi, parlattı…

Eski kartpostallara rağbet çok…
Bugün sayıları hızla artan kolleksiyoncular, son yıllarda kartpostallara da merak sardı. Özellikle siyah beyaz ve eski olanlar sıkça el değiştirmeye, sergilenmeye ve arşivlenmeye başlandı. Kartpostal müzayedelerinde Osmanlı kartpostalları, peşinden koşulan çeşitlerin başında yer alırken, piyasayı iki haftada bir yoklayan koleksiyonerlerin, her çıkan yeni karttan ikişer adet satın alıp saklaması kaçınılmaz oldu. Baskı farkları, renk tonları kartlara kolleksiyon değeri kazandırdı.
 
Bunlar arasında turistik ülke örneklerini de biriktirerek, oldukça zengin bir arşiv oluşturanların sayısı hiç de azımsanmayacak hale geldi. Yakın gemişe ışık tutan ve belgesel özellik taşıyan kartpostallar modaya uyup, sık sık çehre değiştirse de ülkeleri ve dönemin yaşamını yansıtması açısından önemli sayılıyor. Kartpostallar için düzenlenen müzayedeler ise koleksiyonerlerin başlıca ilgi odağı oluyor. Minyatürler, çini desenleri, halı motifleri, antik paralar, hayvanlar, karlı Noel manzaraları, reprodüksiyon kartlar bu grubun en gözdeleri.
Biraz da turistler açısından bakalım kartpostal dünyasına
Dünyanın her yanında olduğu gibi, Türkiye’ye gelen turistlerin de ilk işi, bir kartpostal seçip, arkasına “ben buradaydım, burayı gördüm” dercesine iki satır karalamak ve onu postalamak oluyor.
Ülkemize gelen yabancı turistlerin en çok tercih ettikleri kartların başında Türk Bayraklı kartpostal, altı minaresinin de göründüğü fotoğrafıyla Sultanahmet Camii’nin yer aldığı kart geliyor. Bunları turistik deve, çok fotoğraflı parçalı diye adlandırılan kartpostallar, gravürler takip ediyor.
Yakın tarihe ışık tutması nedeniyle belgesel değer taşıyan, geçmişin izlerini bir fotoğraf karesinde saklayan, anıların en canlı tanıkları olarak karşımıza çıkan kartpostallar, ne yazık ki teknolojiye yenik düşerek, kaybolan değerlerimiz arasında yerini alıyor yavaş yavaş.
Kartpostal firmalarının yöneticileri, bunun nedenlerini de “kartpostal piyasasındaki rekabetin artması, bayram gezileri, cep telefonları mesajları ve internet dünyası” olarak sıralıyorlar. Bayram ve yeni yıl dönemlerinde birçok ailenin tatile gidişiyle postalama alışkanlığından vazgeçmesi, internetin getirdiği yeniliklerden olan “wall paper” mesaj kartlarının kullanılması kartpostal geleneğinin kaybolmasına neden oluyor.
Her ne kadar günümüz insanının hızlı hayatında, kartpostallar, eski cazibesini yitirmiş görünse de, iflah olmaz nostalji düşkünleri, değerlerine bağlı insanlar ve romantizmden vazgeçemeyenlerin gönlünde ve yaşamında tüm ihtişamıyla yer almaya devam edecek!

EBRU ÇETİNER
Share |